Her şeye rağmen....
Sevgili kardeşlerim, yeğenlerim ve dostlarım,
Bu hafta sevgi üzerine yazacağım.
Biraz kendimize bakalım.
Yüreğimizi dinleyelim.
İçimize şöyle bir göz atalım.
Çeşit çeşit sevgi var, öyle değil mi?
Allah sevgisi var.
Vatan sevgisi var.
Para sevgisi var.
Hayvan sevgisi var.
Var oğlu var.
Ama en önemlisi insanın insana duyduğu sevgi. Ben bugün bunun üzerine yazmak istiyorum.
Daha doğrusu okuduklarımı sizlerle paylaşmak istiyorum.
Çok bir zaman evvel bu konuda okuduklarım beni çok etkilemişti.
İyi yazabilirsem belki ben de sizi etkileyebilirim.
Hadi bakalım.
(Size söz veriyorum, bu yazımı okuduğunuzda muhakkak kendinizden bir şeyler
bulacaksınız)
Sevilmek istemeyen var mıdır? Yoktur abi. Her kesler sevilmek ister. Hatta sevgiye doymayız.
Daha çok isteriz. Daha çok sevildikçe de, daha çok mutlu oluruz.
İyi de nerede bulunur bu sevgi? Nasıl kazanılır? Ne yapsak de sevilsek? Kaç çeşidi var?
İnsanın insana duyduğu sevgi üç türlü.
Birincisi "eğer" türü sevgidir. Bu "belli beklentilerin" sevgisidir. O beklentileri yerine getirdiğiniz
zaman bu sevgiyi kazanırsınız. Ya da getirebildiğiniz müddetçe bu size duyulan sevgi
devam eder. Yani bu sevginin karşılığında ödemeniz gereken fatura vardır. Maddi ya da
manevi.
"Eğer iyi koca olursan seni severim".
"Eğer iyi çocuk olursan seni severim."
Evliliklerin yıkılması daha çok bu çeşit sevgi yüzünden oluyor. Gençler karşılarındakini
hayallerinde abartıyorlar. Beklentileri karşılanmadığı zaman sırça saraylar tuz buz oluyor.
Ne aşk kalıyor geriye ne evlilik.
İntihar eden bir lise öğrencisini hatırlıyorum. Kursa da gitmişti. Özel ders de almıştı. Ne yazık ki
üniversite sınavında başarılı olamadı. Ailesi bu sınav için çocuklarına boylarından büyük yatırım
yapmıştı. Ama sonuç hüsran olmuştu. Ailesinden başarısızlığı yüzünden müthiş tepki gören
genç o gün kendini astı. İntihar etti.
Ailesinin ona olan sevgisinin başarısına bağlı olduğunu anlamıştı...(Bu son cümleyi bir daha okuyun)
Büyük ihtimalle ailesi hala neyin ne olduğunun farkında değildir...Çocuğumuz bunalıma
girdi filan diye düşünüyorlardır.
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------
İnsanlar esasında "eğer" türü bir sevgiden daha fazlasını istiyorlar.
Acaba aradığımız gibi bir sevgi var mıdır? Nasıl bir sevgidir?
Gelelim ikinci tür sevgiye. Bu "çünkü" sevgisidir.
Bu sevgiyi şöyle tarif etmek mümkün:
”Bu tür sevgide kişi, bir şey olduğu, bir şeye sahip olduğu ya da, bir şey yaptığı için sevilir.
Başka birinin onu sevmesi, sahip olduğu bir niteliğe veya şarta bağlıdır”.
"Seni çok seviyorum, çünkü beni çok iyi yaşatıyorsun."
"Sana bayılıyorum, çünkü çok güzelsin."
"Sana tapıyorum, müthiş bir romantiksin ve çok güzel dans ediyorsun."
Şimdi bu ne abi? Yani iflas edip paramı kaybedersem, ve seni artık iyi yaşatamasam,
arivederçi, öyle mi?
Ya da, çok güzel bir kadın, bir kaza geçirip yüzü darmadağın olursa bay bay,
vay anasını, bu nasıl bir sevgi. Atmıyorum arkadaşlar, etrafınızda bu örnekleri
muhakkak yaşamışsınızdır.
Fakat buna rağmen bu ikinci tip "çünkü" sevgisi, birinci tip "eğer" sevgisinden daha çok tercih edilir.
Garip değil mi?
Neden mi?
Çünkü "eğer" sevgisi bir beklenti içermektedir. Bu ağır bir yük haline gelebilir.
"Yani sınavı kazanırsan seni severiz" gibi.
"Çünkü" sevgisi ise zaten var olan bir niteliğin sevgisidir. O nitelik devam ettikçe
sevgi de devam eder. İnsanlar zaten var olan o nitelikleri yüzünden sevildikleri
için, bu onların gurunu okşar.
"Beni iyi yaşattığın müddetçe seni severim"
Eyvallah, yani o kişi kendi kendine;
"bak ben çok başarılıyım, zenginim o da beni seviyor"
demekte ve bu onun egosunu okşamaktadır.
Fakaaaat,
"Çünkü türü sevgi de, gerçek ve sağlam sevgi olamaz”
Neden mi?
Bu tür sevginin güven duygusu vermeyişinin iki ayrı nedeni daha var…
Birincisi… “Acaba bizi seven kişinin düşündüğü kişi miyiz?” korkusu…
Bütün insanların iki yanı vardır:
Biri dışa gösterdikleri; öteki yalnızca kendilerinin bildiği…
“Etrafımdakiler, sandıkları kişi olmadığımı anlar ve beni terk ederlerse” korkusu buradan doğar.
İkincisi de… “Ya günün birinde değişirsem ve insanlar beni sevmez olurlarsa…” endişesidir.
Dünyalar güzeli bir Japon kızının hikayesi anlatılır. Kuru temizlemecide çalışan kızın yüzüne bir
gün kazanlardan biri patlar. Kızın o şiir gibi güzel yüzü yanar. Nişanlısı kızı terk eder.
Dahası ailesi bir müddet sonra kızlarının ziyaretine bile gelmezler. Kız bir kaç ay sonra
kahrından ölür. Kızın sahip olduğu sevgi, sahip olduğu güzellik temeli üstüne bina edilmiş olduğundan,
bir anda yok olmuştu. Güzellik kalmayınca sevgi de kalmamıştı. Maalesef kız bunu anlamıştı.
Toplumlardaki sevgilerin çoğu "çünkü" türündendir ve bu tür sevgi, kalıcılığı konusunda
insani hep kuşkuya düşürür.
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Peki güvenilecek sevgi nerede? Nasıl bir sevgidir?
Ve işte, sevgilerin en gerçeği!…
Üçüncü tip sevgi... "Rağmen" sevgisi...
Bu sevgi "hiç bir şarta bağlı" değildir.
Karşılığında hiç bir şey beklenmez...
Bu tip sevgide kişi "bir şey olduğu" için sevilmez.
"Bir şey olmamasına" rağmen sevilir..
Esmeralda, Qusimodo’yu dünyanın en çirkin, en korkunç kamburu olmasına “rağmen” sever.
Asil, yakışıklı, zengin delikanlı da Esmeralda’ya çingene olmasına “rağmen” deli gibi tutulur...
Kişi dünyanın en çirkin, en zavallı, en sefil insani olabilir. Bunlara rağmen sevilebilir.
Güzelliğe bakar mısınız?… "Rağmen sevgisi…"
Burada insanın, iyi, çekici veya zengin konum edinerek sevgiyi kazanması gerekmiyor.
Kusurlarına, cahilliğine, kötü huylarına veya kötü geçmişine rağmen, olduğu gibi, o haliyle sevilebiliyor.
Bütünüyle çok değersiz biri gibi görünebiliyor ama en değerli gibi sevilebiliyor.
İşte böyle sevenler ve sevilenler şanslı insanlardır.
Kendilerini, sevdikleri uğruna hiç düşünmeden ateşe bile atarlar.
Bence en büyük zenginlik işte böyle sevilmektir.
Bu dünyadaki bütün paralardan bütün güzelliklerden daha değerlidir.
Bugün hayatımızı sürdürebilmenizin nedeni "rağmen" türü sevgiyi şu anda yaşamamız,
veya bir gün bu sevgiyi bulacağınıza inancımızdır.
Yakınımızda olan birinin bu sevgiyi bize vermesini bekleriz. Ama o da aynı şeyi bizden ya da
başkasından beklemektedir.
“Yüreklerin en çok susadığı sevgi budur”
Mehmet Kerem Doksat diyor ki ;
"Sevgi cesaret ister, tabii olarak, bağımlı olarak sevemezsiniz ama bağlılıkla sevebilirsiniz.
Sevmeye mecbur olduğunuz için sevemezsiniz; sebep ortadan kaktı mı, biriken nefret ortalığı kaplayıverir!"
Aaron Baruch diyor ki;
Sevgi emek sabır ve fedakarlıkla ister.
Gerçek sevgi her şeye rağmen sevmektir.
Eskiden sevdiğiniz, şimdi ise bazı sebepler yüzünden
sevmediğiniz insanlara duyduğunu sevgi, demek ki gerçek sevgi değilmiş.
Gerçek sevgi her şeye rağmen kayıtsız şartsız, sınırsız limitsiz sevgidir...
Ama, Attilâ İlhan’ın deyişiyle, mecburen severseniz, gerçekten seviyorsunuz demektir.
Her şeye rağmen, sevmemek elinizden gelmediği için…
Bu hafta da bu kadar sevgili kardeşlerim, yeğenlerim ve dostlarım.
Sevgiyle kalın,
hoşça kalın.
Aaron Baruch (Ankaralı)
Bu yazıyı hazırlarken yazılarından faydalandığım Sn. Mehmet Kerem Doksat'a teşekkürlerimi sunuyorum.
Ayrıca yazımın bel kemiğini oluşturan Japon düşünür Sn. Masumi Toyotome 'ye şükranlarımı ve
saygılarımı arz ediyorum.
Bu yazı vesilesi ile andığım büyük yazar Atilla İlhan'a da bir kere daha hayranlığımı
ifade etmek isterim...
Saygılarımla...